Giriş
2015 G20 Zirvesi, Türkiye Dönem Başkanlığında, 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya’da gerçekleşti. G20 Zirvesi öncesinde ilki 2014 yılında Melbörn’de gerçekşelen ve sivil toplumun bir araya geldiği, C20 Zirvesi 15-16 Eylül’de Istanbul’da yapıldı. C20 Zirvesi sonucunda G20 de ele alınacak başlıklara sivil toplumun önerileri olmak adına bir bildiri çıkarıldı. Sürdürülebilirlik gündemi, C20’nin en kapsamlı gündemlerinden biriydi ve iklim enerji alanında çalışmalarını yürüten birçok sivil toplum kuruluşu bu gündeme C20 aracılığı ile katkı sunma fırsatı buldu.
Bu yazıda G20 2015 sürdürülebilirlik gündemi altında Türkiye’nin iklim ve enerji politikaları, devlet politikaları, G20 müzakereleri ve sivil toplumun bakışı açısı, talepleri bakımından değerlendirilecektir. İlk etapta, dönem başkanı Türkiye’nin öncelikleri ve C20 önerileri ve G20 kararları analiz edilecektir. Ev sahibi Türkiye’nin hâlihazırdaki iklim ve enerji politikası ortaya konup, G20 karaları analizi yapılacaktır.
G20 Türkiye Sürdürülebilirlik Gündemi Analizi
Dönem Başkanı Türkiye zirve öncesi yayımladığı Başbakanlık bildirisi ile önceliklerini kapsayıcılık, uygulama ve yatırım olarak belirlediğini duyurdu.1 G20 2015 ev sahipliği gündemini ise şu üç maddede özetlediğini duyurdu; küresel toparlanmanın güçlendirilmesi ve potansiyelin artırılması, dayanıklılığın artırılması, sürdürülebilirliğin desteklenmesi.1 Bu gündemlerden, sürdürülebilirliğin desteklenmesi başlığında ise sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi adına enerji ve iklim finansmanı konularına odaklanılacağı bildirmiştir. Enerji politikası konusu, enerji sürdürülebilirliği olarak ele alınıp bu bağlamda enerjiye ulaşım ve enerji yatırımlarına odaklanılacağı, bunun yanı sıra yüksek yenilenebilir enerji maliyetlerinin araştırılacağı bildirilmiştir. Ayrıca fosil yakıt teşviklerinden tamamen vazgeçmek yerine, verimsiz olması koşulu ile rasyonel hale getirilmesi ve kademeli olarak terk edilmesine odaklanılacağı bildirilmiştir. Aynı bildiride iklim değişikliğinin insan türünün karşı karşıya kaldığı en ciddi sorun olduğu ifade edilmiştir. İklim değişikliği konusu2nda iklim finansmanı başlığına odaklanılacağı ve iklim fonları arasındaki iş birliği için çalışılacağı bildirilmiştir. Bu bildiri hem enerji politikası hem iklim değişikliği politikası bakımından Türkiye’nin niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Fosil yakıt teşviklerine devam edebilmek ve iklim değişikliği ile mücadele adına aksiyon almak için fona ulaşabilmek. Sadece kalkınma odaklı politikalara karşın, sivil toplum gerçekte ihtiyaç duyulan ve gezegenin sürdürülebilirliğini önceleyen politikaları, sözünü aktarabildiği kadarı ile C20 zirvesinde görüşmüş ve G20 liderlerine iletilmek üzere C20 Zirvesi sonucu olarak aktarmıştır. C20 Zirvesi sonuç bildirgesinde, sürdürülebilirlik başlığında2 tüm dünyadaki karbon salımının %76’sından sorumlu olan G20 ülkelerinin karbonsuzlaşma için gelişmekte olan ülkelere teknoloji ve finans desteği sağlamaları gerektiği bildirilmiştir. Fosil yakıtların artık pahalıya mal olduğu ve fosil yakıtlar için sağlanan teşvik desteğinin yenilenebilir enerjiye ve kamusal iklim finansmanına aktarılması gerektiği bildirilmiştir. Özetle sivil toplum 2015 G20 Zirvesinde sürdürülebilirlik başlığında liderlerin aşağıdaki konuları gündemleri arasına almaları gerektiğini ve bu başlıklarda samimi kararlar çıkması gerektiğini bildirmiştir. Sivil toplumun taleplerine göre G20 ülkeleri;
• Adil bir uzun vadeli emisyon azaltımı ve ekonomileri karbondan arındırma hedefi üzerinde mutabakata varmalı ve 2050 yılı itibariyle %100 yenilenebilir enerji geleceğine yönelik taahhütte bulunmalıdır.
• Altyapı yatırımlarında enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiyi öncelik haline getirmelidir.
• 2030 yılı itibariyle herkes için güvenilir, güvenli, sürdürülebilir ve temiz enerji erişimi sağlanması bakımından öncü rol üstlenmelidir.
• Sürdürülemeyen mega projelere yapılan yatırımları ademi merkeziyetçi, yerel altyapı projelerine kaydırmalıdır.
• 2020 yılı itibariyle fosil yakıt teşviklerini adil bir yaklaşımla tamamen devreden çıkarmak üzere acil önlem almalıdır.
• Yatırımları kirli enerjiden temiz enerjiye kaydırmalı,—yeni ve yenilikçi kaynakları da kullanarak—kalkınmakta olan ülkelerin (iklime dayanıklı tarım dahil olmak üzere) iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaları amacıyla kamu iklim finansmanını önemli ölçüde arttırmalı, tüm ülkelerin karbondan arındırmaya yönelik adil dönüşüm sürecine katılmalarına imkân vermelidir.
Sürdürülebilirlik başlığı altındaki bu taleplere karşın 2015 G20 Zirvesi Sonuç Bildirgesi Sürdürülebilirlik başlığındaki 22.,23.,ve 24. maddeleri2 incelediğimizde, bu taleplerin birçoğunun müzakere gündemlerinde yerini alamadığını görmekteyiz. Temiz enerjiye daha fazla yatırım, yenilenebilir enerjiye daha fazla destek gibi ucu açık kavramlar yinelenmiştir fakat 100% yenilenebilir enerjiye geçiş, fosil yakıt teşviklerine tamamen son verilmesi gibi konular yumuşak geçişlerle, destek, kademeli geçiş gibi kavramlar ile dönüştürülmüştür. Sivil toplumun şiddetle uyardığı sürdürülemez mega projeler konusuna değinilmemiştir bile. Yerel ve yerinden bir kalkınma stratejisi ise G20’nin kararları arasında olmayan başlıklardan birisidir. 2015 G20 Zirvesi, 2015 COP 21 Paris Zirvesi öncesinde hukuki bağlayıcılığı olan ve Paris müzakerelerini 1,5C Derece hedefi için güçlendirecek kararların alınmadığı ve bağlayıcı kararların Paris müzakerelerine bırakılıp adres olarak BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) gösterildiği bir zirve olmuştur. Oysa G7’nin karbon temelli üretimden vazgeçiş kararı, G20’de güçlendirilmiş olsaydı bu durum Paris Antlaşması’nın hukuki bağlayıcılığını etkileyebilirdi. Türkiye’nin ev sahibi olarak öncelik bildirgesinde ilettiği fosil yakıt teşviklerinde ancak rasyonel olmadığı halde kademeli olarak vazgeçiş aynen G20 Sonuç Bildirgesinde de yerini almıştır.
G20 2015 tüm tarafların temiz enerjiye geçiş konusunda ilk kez fikir birliğine vardığı ve temiz enerjiye geçişin karar olarak çıktığı bir zirve oldu.5 Bu karar birliği önemli bir adım olsa da 1.5 C derece hedefini gerçekleştirmek için bir an evvel aksiyon birliği sağlanmalıdır. G20 2015’te bu karar birliğine rağmen, aksiyon birliği için COP21 adres gösterilmiştir. Karar birliğine rağmen aksiyon birliğindeki bu erteleme, temiz enerjinin başlığında nelerin pazarlık konusu edileceğine dair soru işaretleri oluşturmaktadır. Temiz enerji başlığı altında Gezegen’in sürdürülebilirliğini tehdit eden fosil kaynaklara dayalı enerji üretim yöntemi ya da, karbon salımını bitirmek yerine, karbon salımına devam edip sadece salımı düşürecek yöntemlerin değerlendirilmesi ihtimali endişe vericidir. Zira 2016 yılında Fas’ın renkli kenti Marakeş’te gerçekleşen COP22 boyunca “negatif emisyon” ve “karbon yakalama ve depolama (CCS)” en çok tartışılan konular arasındaydı. Özellikle samimi adımlar atmak yerine “greenwash”tan yana olan majör karbon üreticisi büyük şirketlerin, yüksek karbon salımlarına karşın bu iki yöntemi perdeleme olarak kullanabilmesi ihtimali mümkündür. Büyük kirleticilerin çoğunun bir parçası olduğu G20 birliği, 2015’te temiz enerjinin tanımını yapmadığı ve karbon salımı için hukuki bağlayıcılığı olan aksiyon birliğine varmadığı için 2016 COP22’de hala yukarda sözü edilen tartışmalar devam etmektedir. Karbonun nötürlenmesi ve yakalanıp depolanması tartışmaları 1,5 C derece hedefi için çözümden ziyade, gecikme manasına gelmektedir.
Türkiye gibi %98’i KOBİ niteliğinde olan gelişmekte olan ülkeler için endüstri ve büyüme çevresel sürdürülebilirliğin önündedir. Dolayısı ile özellikle gelişmekte olan ve ayrıcalıklı, farklılaştırmış sorumluluklar isteyen ülkeler için yukarıda bahsi geçen karbon sıfırlama tartışmaları, kirletmeye devam etme konusunda ve ulusal katkı niyetlerinde (national determined contribution NDC) etkili azaltıma gitmemek bakımından bahane teşkil edebilir. Zira kendi ev sahipliğinde Türkiye temasını KOBI olarak belirleyip önceliklerini ortaya net bir şekilde koymuştur.6
Enerji Politikası
Kadir Has Üniversitesi Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (CESD) “Türkiye Toplumunun Enerji Tercihleri Araştırması” konulu çalışmasında Türkiye’deki enerji tercihlerinin temelinde “enerji güvenliği” ve “enerji arz güvenliği” konularının bulunduğu saptanmıştır.7 Enerji güvenliği konusu Türkiye’nin enerji konusunda dış politikasını yönlendiren temel kavram iken, “enerji arz güvenliği” iç enerji politikasını yönlendiren temel kavramdır.
Türkiye'nin hali hazırdaki elektrik enerjisi toplam kurulu gücü 75 GWtır. Bunun %35'ini hidroelektrik, %29'unu doğal gaz, %13'sini yerli kömür, %8'ini ithal kömür, %6'sini rüzgâr, %1'ini jeotermal ve %0.5'ini güneş enerjisi oluşturmaktadır.8 Görüldüğü üzere Türkiye’nin enerji kaynakları, hidroelektrik, doğal gaz, kömür, rüzgar, jeotermal ve güneş olarak çeşitlendirilmiş olsa dahi %29’luk doğal gaz ve %8 lik ithal kömür sebebi ile enerjide dışa bağımlılığı söz konusudur. Üstelik şebeke üzerinden üretilmiş enerji satın alma durumu da mevcuttur. Öte yandan Türkiye OECD ülkeleri arasında son 10 yıllık süreçte enerji arz talebi en çok artan ülke konumundadır.9 2014 yılı verilerine göre enerji talebi, 125 milyon ton petrol eşdeğerini (milyon tep) bulmuş iken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı projeksiyonuna göre 2023 yılında bu değerin 210 milyon tep’e ulaşması beklenmektedir.10 Günümüz itibari ile Türkiye doğal gaz ihtiyacının yaklaşık %55’ini Rusya’dan, %18,2’sini İran’dan, %12’sini Azerbaycan’dan, %8’ini Cezayir’den ve %2,8’ini Nijerya’dan temin etmektedir.9 Türkiye enerjide dışa bağımlılığını azaltmak için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Yerli kömürün enerji üretimindeki oranını arttırmak ve nükleer enerji yatırımları enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için yöntem olarak görülmektedir. Akkuyu ve Sinop’ta yapılması planlanan 3. nesil reaktörler ile 2023 yılına kadar elektrik üretiminin 5% ‘lik kısmının nükleerden karşılanması hedeflenmektedir.8 Fakat nükleer enerji santrali yapımı ve işletimi aşamalarında Türkiye yüksek maliyetlerle dışarıdan hizmet almak durumundadır. İşletim sırasında dahi dışarıdan hizmet satın alma, nükleerin dışa bağımlılığı azaltması konusunda soru işaretleri yaratmaktadır.11
Türkiye OECD ülkeleri arasında sera gazı emisyonları en çok atan ülkedir.12 IISD-GSI tarafından yayımlanan “Türkiye'de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” raporuna göre Türkiye, 2013 yılında kömür sektörüne toplamda yaklaşık 730 milyon ABD doları teşvik aktarılmıştır. Bu miktar, sadece ölçülebilen teşvikler içindir. Dolaylı olarak verilen ve ölçülemeyen birçok kömür yatırımı teşviki mevcuttur. Türkiye mevcut kömür rezervlerinin tamamını 2023 yılına kadar kullanmayı ve mevcut 25 kömürlü termik santraline ek olarak bu tarihe kadar 70 kömürlü termik santral daha yapmayı planlamaktadır.12 Sera gazı emisyonlarındaki yüksek artışa rağmen Türkiye özellikle yerli kömür kaynaklarının kullanımını arttırarak kömüre daha fazla teşvik sunmayı planlamaktadır. Bu durumda 2015 yılında G20’de alınan temiz enerjiye geçişin desteklenmesi kararı ile çelişen bir durumdur. Ayrıca, Türkiye’nin mevcut tüm kömür rezervlerini kullanıyor olması kuşaklar arası adalet bakımından da bir soru işaretidir.
Türkiye’nin Kafkasya, Rusya, Orta Doğu ve Avrupa arasında petrol ve doğalgaz aktarımı bakımından transfer bölgesidir. Bu sebeple bir enerji merkezi (hub) olma potansiyeli mevcuttur.13 Türkiye üzerinden aktarılan ve aktarılması planlanan hali hazırda beş proje mevcuttur; Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (SCP), Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğal Gaz Boru Hattı, Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Enterkonnektörü (ITG) hâlihazırda faaliyete geçirilmiş olan, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ve Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP). Ayrıca Çanakkale ve Istanbul Boğazları Rusya’dan ve Kafkasya’dan gelen petrol ürünlerinin tankerlerle aktarıldığı önemli geçiş noktalarıdır. Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunmak Türkiye’nin enerji hedefleri arsındadır.9 Fakat enerjide bağımlılığa çözüm getirmeyen fosil kaynaklı yatırımlara merkez teşkil etmek Avrupa’nın enerji güvenliği politikasına katkı sunmak konusunda tartışmalı bir pozisyondur.
Türkiye’de yenilenebilir enerji başlığında ilk sırayı hidroelektrik santraller ve jeotermal enerji almaktadır. Yüksek potansiyeline rağmen güneş enerjisi ve rüzgardaki yatırımlar toplam yatırımlara göre oldukça zayıf kalmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2014’te yayımladığı “Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı”na göre, 2023 itibariyle hidroelektrik kurulu güç kapasitesinin 34.000 MW’a, rüzgar enerjisi kurulu kapasitesinin 20.000 MW’a; güneş enerjisi kapasitesinin 3.000 MW’a, jeotermal enerji kapasitesinin ise 600 MW’a çıkarılarak toplam elektrik üretiminin %30’unun yenilenebilir enerjiden karşılanması hedeflenmektedir.15
Türkiye'nin güneş enerjisi potansiyeli yüksek olmasına rağmen sadece 3.000 MW lık bir kullanım planlanmaktadır. Oysaki Türkiye’nin yıllık ortalama güneş ışınımı 1303 kWh/m2yıl, yıllık güneşlenme ortalama süresi ise 2623 saattir. 2623 saatlik bu değer günlük, 3,6 kWh/m2 güce, günde yaklaşık 7,2 saat, toplamada ise 110 günlük bir güneşlenme süresine denk gelmektedir. Türkiye’nin 9,8 milyon TEP (ton eşdeğer petrol) ısıl uygulamalara olmak üzere yıllık 26,2 milyon TEP enerji potansiyeli mevcuttur.16
İklim Değişikliği Politikası
Türkiye’nin iklim değişikliği politikasını analiz ederken ilk başta COP21’de tarafı olduğu Paris Anlaşması’nı onaylamayan tek G20 ülkesi olduğunu vurgulamak gerekir. Türkiye, COP21 öncesinde sera gazı emsiyonu ulusal azaltım katkı niyetini (intended national determined contribution, INDC) sunmuş olmasına ve 22 Nisan 2016’da New York’ta anlaşmaya imzasını sunan bir taraf olmasına rağmen, Paris Anlaşmasını henüz Parlementosu’nda onaylamış değil. Türkiye 2010-2023 İklim Değişikliği Stratejisi17 planında küresel sera gazı azaltımına katkı sunacağını temel bir ilke olarak bildirmektedir. Ayrıca tüm yönetişim birimlerinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerini (sustainable development goals, SDC) uyumlaştıracağını ve bu hedeflerden iklim aksiyonununa ilişkin politikalar geliştireceğini bildirmiştir. Bu strateji planı incelendiğinde, Türkiye’nin düşük karbonlu ekonomiye geçişte finansmana ihtiyaç duyduğu ve bu sebeple “iklim finansmanı”na ulaşmanın, iklim değişikliği ile mücadele açısından kritik öneme sahip olduğunun altının çizildiği görülmektedir. Türkiye iklim değişikliği ile mücadele için politikalar geliştirmede iklim finansmanını koşul olarak görmektedir. Paris Anlaşmasını onaylamamasının temel sebeplerinden birisi istediği koşullarda iklim finansmanına ulaşmamasıdır.
Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sekreteryası’na INDC’sini 30 Eylül 2015 tarihinde sunmuştur. Bu INDC’de sera gazı azaltımı hedefi 2030’a kadar, baz (referans) senaryoya göre %21 azaltma olarak belirtilmektedir. Buna göre baz senaryoya göre te2030’da 1 milyar 175 milyon tona çıkacağı öngörülen karbon dioksit eşdeğeri sera gazı miktarının aynı yıl 929 milyon tonda tutulması hedeflendiği görülmektedir.18 Yüzde 21’lik azaltım hedefi, Türkiye’yle benzer nitelikteki ülkelerin baz senaryo hedeflerinde belirtilen rakamlardan daha düşüktür (örneğin Peru %20, Tayland %20, Meksika %22, Endonezya %29, Fas %32, Güney Kore %39, vb.). Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Erinç Yeldan ve ODTÜ’den Doç. Ebru Voyvoda, İstanbul Politikalar Merkezi ve WWF Türkiye’nin ortak projesi olan “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri Raporunu”nda 19 Türkiye’nin 2030’a kadar olası emisyon patikaları hesaplanmıştır. Bu hesaplara göre, Türkiye’nin %5’lik büyüme ile 2030’da ulaşacağı emisyon miktarı 1 milyar tondur. Bu hesaplara göre, resmi INDC’de öngörülen 1 milyar 175 milyon ton, muhtemelen daha da yüksek bir büyüme, ya da daha yüksek bir enerji talep artışı tahmininden kaynaklanmaktadır. Öngörülen emisyonların artışını 929 milyon tonda sınırlama hedefi yaklaşık %7 artıştan azaltıma denk gelmektedir. Bahsi geçen rapora göre Türkiye’nin 2030’a kadar sabit %5 büyümesi ve belki bu büyüme rakamının yaratacağından da yüksek bir enerji talep artışı mümkün görünmemektedir. Türkiye 2014’te %2,9 büyümüştür, bu yıl da büyümenin %3’ün altında kalacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin G20 ev sahipliğinde karalar arasında yer alan enerji verimliliği konusu maalesef INDC’sinde yer almamaktadır.
Türkiye’nin COP21 müzakereleri öncesinde “özel şartlar” pozisyonunu korumaya ilişkin çabaları, ekler sisteminin kaldırılması tartışmalarında yalnızlaşmasına sebep olmuştur.20 Zira artık yeni iklim rejiminde farklı ulusal koşullar ışığında, eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler lkeleri fosil yakıtlara dayalı kalkınma modellerine sahip ülkelere dokunulmazlık sağlamamaktadır.21 Ancak iklim finansmanına dilediği koşullarda ulaşma hakkına sahip olduğunda, düşük karbonlu ekonomiye geçiş için kalıcı adımlar atmak ise Türkiye’yi değişen ekonomik ve politik gündemin gerisinde bırakmaktadır. Zira Türkiye halihazırda zaten dolaylı olarak iklim finansmanına ulaşabilmektedir. Hatta bir çok finansör için bir cazibe merkezidir.22 Ayrıca, Paris Anlaşması ile birlikte girilen yeni iklim rejiminde, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamayı reddedip “düşük karbonlu ekonomiye” geçiş fırsatını kaçırması, tarihi bir hata olacaktır.22
Yeni iklim rejiminde, karbon emisyonunun önemli kaynakları olan sektörlerin dönüşüme uğraması, birincil enerji üretiminde, yenilenebilir kaynakların ön plana geçmesi, enerji verimliliğinin hızla artırılması, yüksek emisyonlu sanayi alanlarının yeni döneme uyum sağlaması ve ulaşımda demiryolu, kombine taşımacılık gibi daha az karbon emisyonuna neden olan taşımacılık yöntemlerinin geliştirilmesi gerekecektir.23 Hem yenilenebilir enerji potansiyeli hem de, karbon marketindeki dönüşüm potansiyeli çok yüksek olan Türkiye’nin bu dönüşüm fırsatını bir an evvel değerlendirmesi gereklidir. Karbon piyasası dönüşümünde Türkiye için hem karbon vergisi hem de emisyon ticareti sistemi (ETS) mümkündür.23
Sonuç
Türkiye’nin enerji ve iklim politikaları incelendiğinde, düşük karbonlu ekonomiye geçiş için ciddi bir potansiyelinin bulunduğu, fosil kaynaklı enerji üretiminden kademeli olarak vazgeçme fırsatının bulunduğu, iklim politikası geliştirmede hem bölgesel hem de politik avantajlarının olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra hem G20 ev sahipliği hem de diğer, uluslararası platformlardaki taraflığı ele alındığında da küresel dönüşüme katkı sunacağına dair niyetli olduğu görülmektedir. Fakat ulusal iklim ve enerji politikaları incelendiğinde bu potansiyelin kullanılması ve niyetin gerçekleşmesinin önünde bir takım engellerin bulunduğu, kimi zaman bu engellerin uluslararası iklim ve enerji politikalarını da olumsuz yönde etkilediği görülmektedir.
Kaynakça
2. C20 Turkey Communiqué; http://c20turkey.org/page/dynamic/46
3. C20 and W20 Turkey Joint Statement; http://www.c20turkey.org/page/news/48
4. G20 Leaders’ Communiqué Antalya Summit, 15-16 November 2015; http://www.gpfi.org/publications/g20-leaders-communiqu-antalya-summit-2015
5. http://www.radikal.com.tr/yazarlar/guven-sak/g20-turkiye-yilinda-20nci-yuzyildan-21inci-yuzyila-adim-atti-1473893/ (accessed 02.01.2017)
6. http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/g20-ve-turkiyenin-donem-baskanligi/4423 (accessed 11.12.2016)
7. http://350turkiye.org/turkiye-toplumunun-enerji-tercihleri-neymis/ (accessed 15.02.2017)
8. Turkey Electricity Trading and Contracting Co. (TETAŞ), 2015 Sector Report; http://www.tetas.gov.tr/tr-TR/Sektor-Raporlari
9. Republic of Turkey, Ministry of Foreign Affairs, Turkey’s Energy Profile and Strategy; http://web.archive.org/web/20160409211842/http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa
10. EPDK, Türkiye Elektrik Enerjisi 10 Yıllık Üretim Kapasite Projeksiyonu (2009-2018) https://www.google.pt/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=4&ved=0ahU…
11. Yavuz Filiz, Beni Akkuyularda Merdivensiz Bıraktın, Can Yayınları, 2015
12. Doukas, A. and Acar, S. 2015. G20 subsidies to oil, gas and coal production: Turkey. Background paper to the report Empty promises: G20 subsidies to oil, gas and coal production Jointly prepared by IISD, OCI and ODI.
13. EIA, Oil & Gas Security, Emergency Response of IEA Countries, Turkey ; https://www.iea.org/publications/freepublications/publication/energy-supply-security-the-emergency-response-of-iea-countries-2014.html (accesed 12.12.2016)
14. Republic of Turkey, Ministry of Energy and Natural Resources; http://www.enerji.gov.tr/en-US/Pages/Electricity (accessed 12.12.2016)
15. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ,“Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı”, 2014, http://www.eie.gov.tr/duyurular_haberler/h_2015_ulusal_enerji.aspx
16. Akyuz E, ‘Turkey's Energy Appearance And Renewable Energy
Importance Of Resources’, www.akademikbakis.org/dergi//turkiyenin-enerji-gorunumu-ve-yenilenebilir-enerji-kaynaklarinin-onemi201506.pdf
17. Republic of Turkey Climate Change Strategy 2010-2023; https://www.csb.gov.tr/.../iklim_degisikligi_stratejisi_EN.pdf
18. Republic Of Turkey Intended Nationally Determined Contribution
19. WWF-Türkiye ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ,“Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, 2015, http://www.wwf.org.tr/?4620
20. Turhan E. et all: “Beyond special circumstances: climate change policy in Turkey 1992–2015”, http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/wcc.390/abstract
21. https://tr.boell.org/tr/2015/11/06/paris-anlasmasina-dogru-iklim-degisikligi-muzakereleri-ve-turkiye (accessed 12.12.2016)
22. http://www.huffingtonpost.com/entry/turkey-notes-from-a-state-of-climatic-emergency_us_58220e1ae4b044f827a793a2 (accessed 01.12.2016)
23. Yeldan et al. 2016. Ekonomi Politikaları Perspektifinden İklim Değişikliğiyle Mücadele Raporu. TÜSİAD.